Yıl 1915 Çanakkale Kızılağaç Köyü savaşı düşman taarruza geçmişti dört bir yandan saldırıyorlardı silah arkadaşlarım, kimi zaman üzerlerine yağan mermilerle, kimi zaman mayınlara, bombalara kurban gidiyorlardı ve teker teker şehit oluyorlardı. Düşman hala taarruzdaydı ve hala vahşice saldırıyorlardı ama bizim sayımız 40’a inmişti askerler görüyordum pes etti edecek.

-    ‘’Yeter artık teslim olalım da canımızı kurtaralım.’’diyen bir çavuş gördüm, gördüğüm anda da aklıma şehit olmuş Komutanımız Gülleci Ali’nin söyledikleri kulaklarımda yankılandı gittim o askerin yanına kolundan sıkıca tuttum.
-    Ne demişti komutanımız? “Bir orduda bir askerin umudu tükenip de can derdine düşerse vay o ordunun  haline.”
-    Şimdi senin yüzünden biz bu savaşı daha bitmeden kaybettik diyip hızlıca aldım silahını hak etmeyene yaraşmaz diye.
-    Şimdi git köyüne, bir korkak olarak kaç savaştan ben seni korurum
diyip düşmanlara doğru nişan aldım. Salih Çavuş önce bana baktı sonra, mavi göğe, sonra kefensiz yatacağımız toprağa, ve ay yıldızlı bayrağa bakıp siperlerin önüne atlayıp bir silah kaptı ve yanıma gelip nişan aldı.
-    Haklısın Emine Bacım, Kanımız şu toprağa, ruhumuzda aha şu arşa çıkmadan ay yıldızlı bayrağı  korumaya ant içtik biz , şimdi sen gidip destek birliklerini çağır Karargah Çakıllı Köyünün o taraflarda olsa gerek durumu muhtara arz et ve benim adımı söyle muhtar beni tanır ve paraloyı da söylemeyi unutma yoksa seni karargaha götürürler
-    Ay yıldız…Ahh!
-    Salih Çavuş!!!
Salih Çavuş da vurulmuştu oyalanmanın bir alemi yoktu hemen hızlıca koştum gözüme bir at kestirip atladım üstüne.
Düşmanlar arkamdan ateş ediyordu ama atım rüzgar gibiydi geride bıraktı düşmanları. Salih Çavuş’un söylediği  köy burası olmalıydı atım zaten çatlamıştı hızlıca köye götürdüm atı ve muhtar karşıladı beni.
-    Sen de kimsin?
-    Fazla vaktimiz yok Kızılağaç cephesinde sadece 40 asker kadar kaldı .Parola ‘’ay yıldız’’.  Karargaha gitmem lazım bu arada bu hayvancağız çatladı gelirken bana başka bir at getirin.
-    Tamam al, bu karagahın atı zaten.
At verdiler yanıma birkaç tane de adam koydular.
-    Yolun açık olsun Emine Bacım dedi muhtar, ben yine atımı çatlatacak derecede koşturdum .
Karargaha geldiğimizde yanımdaki adamları görünce anladılar zaten ve bir şey demeden hemen destek birlik geldi yanımıza yaklaşık 300 kişilik bir birlikti bu haydi deyip koşturduk atlarımızı çatlata çatlata… Savaş alanına vardığımızda bitiyordu savaş ama bu sefer biz de taarruza geçtik biz de saldırdık ve biz kazandık… Beni çağırdı yüzbaşı ve bana baktı ve dedi ki:
-    Buradaki tehlike sonsuza kadar geçti inşallah Emine artık evine dönebilirsin.
-    Nasıl, nasıl bırakırım, nasıl dönerim?
-    Yeter! Bahane istemiyorum bu bir emirdir savaşman gerekenden fazla savaştın artık evine dön .
Bunun üzerine köyümün yolunu tuttum.
Mehmet’i gördüm girişte yavrum benim Mehmet’im…
-    Mehmet 5 yıl sonra ne kadar da büyümüştü. Onlarca yılın getirdi hüzünlü anılar içimden gözyaşı gibi aktı.
-    Anne diye boynuma atladı Mehmet, özledim diyemedim ama gözlerimde süzülen yaşlar özledim Mehmet’i diyordu. Evet, özlemiştim oğlumu .

 
                                                                                                    

Back to top